*Şarabım
aşk ateşidir,hele onun eliyle sunulursa öyle bir ateşe odun kesilmezsen
yaşamak haram olur sana.
*Söz dalga dalga coşmada amma onu dudakla,dille değil,gönülle canla anlatman daha iyi.
*
Aşk nedir,bilmiyorsan gecelere sor,şu sapsarı yüzlere,şu kupkuru dudaklara sor.
*
Su nasıl
yıldızı,ayı aksettirir,
gösterirse bedenler de canı,aklı bildirir,
gösterir.
*Can,aşktan binlerce edep öğrenmede,öylesine edepler ki mekteplerde okunup öğrenilmesine
imkan yok.
*Gökyüzünde,
yıldızlar arasında parlak ay nasıl görünürse aşık da yüzlerce kişi arasında öyle görünür,o göründümü herkesin parlaklığı söner.
*Akıl bütün gidilecek yolları bilse bile,gene
aşk yolunu bilemez,şaşırır kalır.
Mevlana Celaleddin Rumi
Dünya Bir Av Evi
Dünya Bir Av Evi
Bu öyle tuhaf bir ateş ki bir an bile sabrı,kararı yok.Nasıl olabilir ki hem sevgilinin yanında alevlenmiş,hem sevgilinin yanında değil.
Şekil nasıl
ayak direyebilir ki sebatı yok.Öz nasıl elden tutabilir,nasıl yardım ader ki görünmez.
Dünya bir av yeri,yaratıkların hepsi de bir av.Fakat avlananların beyinden,bir eserden başka hiçbirşey belirmiyor.
Her yanda yükler var,denkler var,her yanda biz beyiz,uluyuz diyenler var; fakat asıl beyin konağında ne yük var,ne denk.
Ey can,elini çek de yüzünün rengi görünsün.Çünkü şu görünenlerin hepsi de ancak köpük,ancak şekil,ancak
resim.
Nerde toz koparsa orda bir ordu vardır.Çünkü izsiz,dumansız ateş olmaz.
Sen eri tozdan anla,ne biçim erdir,tozundan anla; toz içinde insanı aramaya bak,tozda iş yok.
A bahtı kutlu,sen arar istersen,rahmetine sayı olmayan arayacı da seni arar ister.
Seni sel alıp götürürse anlarsın ki onun yolunda halkın ihtiyarı var gibi görünür amma gerçekte ihtiyar denen şey yoktur.
Yokluk aleminde az söz söylemeye ahdettim amma dikensiz gülü kim görmüş?
Kardeş,tanık ol,biz bu gülün dikeniyiz; bu çeşit diken olmakla da övünülür,arlanılmaz bundan.
MEVLANA CELALEDDİN
Taş Yürekli O Değil Benim
Taş Yürekli O Değil Benim
Bütün halkın başını yarmış da tutmuş,
hastayım diye başını bağlamış.Feleğin sırtından,çekmiş,hırkasını almış da çıplağım diye bir laftır ortaya atmış.
Ah o taş yüreğinden,o rengarenk,çeşitli işvelerinden.Fakat hayır,taşyürekli o değil,benim.Çünkü asıl bu fitneleri karıştıran,bu esrikliği ortaya atan benim.
Kan deryasının ta dibindeyim.Kan içmeden sarhoş olmuşum.Fakat bir görsen,hani dersin ki bu kan içmiyor da üzüm suyuna gark olmuş.
Ey
aşk,yüceliğinden göklere bile sığmıyorsun.Böyle olduğu halde nasıl oldu da gizlice şu gönlüme sığdın sen?
*Gönül evine sıçrayıp girdin,kapıyı da içerden sürmeledin.Bense ya ışık konan yerle sırça kandilim,yahut da nur içinde nur.
Beden,gebe bir zenci
kadın,gönül onun karnındaki beyaz saçlı
çocuk.Şu halde benim yarım miskten,yarım kafurdan.
Gönlümü sen aldın da ben onu mahsustan başkalarında arıyorum.Görmediğime el atmadayım amma bu çeşit körlerden değilim ben.
Şu sapsarı yüzüm,bir gün olurda toprağa girerse
baş uçumdaki topraktan
sarı gül bitecektir cancağızım.
*Nihayet Süleyman’da bir karıncanın derdini dinlemedi mi? Sen de Süleymansın ya,farz et,bir karıncayım ben.
Ne diye ağlarsın yüzlerce kovan balın var dedin.Ben hem ağlarım,hem petek yaparım.Bal arısıyla aynı hırkaya bürünmüşüm ben.
Bu dertten ağlamadayım amma yüzlerce devlete erişmişim de
zevkimdenağlamadayım.
Bu dert yüzünden çektiğim eziyetin bir zerresini bile ellere satmam.
*Çenk gibi ağlarım çünkü gül bahçesinin bülbülüyüm.Yılan gibi kıvranırım çünkü definenin başındayım.
Kibirle,benlikle eşsin,ben deyip durmadasın diyorsun.Canım,ben benlikten uzağım amma o benlik,senin aksindir.
Ben hem hamım,hem kavrulmuş kebap olmuşum.Hem gülmedeyim,hem ağlıyorum.Alemi de hayretlere salmışım,kendim de hayretteyim.Vuslat içinde ayrılığa düşmüşüm ben.
Mevlana Celaleddin Rumi
Ağıt
Göz gamın ne olduğunu bilseydi,
gökyüzü bu ayrılığı çekseydi,
padişah bu acıyı duysaydı;
göz
gece demez gündüz demez ağlardı,
gökler
yıldızlara,
güneşle, ayla
gece demez gündüz demez ağlardı.
padişah bakardı ününe,
tacına, tahtına, tolgasına, kemerine,
gece demez gündüz demez ağlardı.
Gül bahçesi güzün geleceğini duysaydı,
uçan kuş avlanacağını bilseydi,
gerdek gecesi bu özlemi görseydi;
gül bahçesi hem güle hem dala ağlardı,
uçan kuş uçmaktan vazgeçer ağlardı,
gerdek gecesi öpüşmeye, sarılmaya ağlardı.
Zaloğlu bu zülmü görseydi,
ecel bu çığlığı duysaydı,
cellâdın yüreği olsaydı;
Zaloğlu savaşa, yiğitliğe ağlardı,
ecel bakardı kendine ağlardı,
cellât, yüreği taş olsa, ağlardı.
Kumru, başına geleceği duysaydı,
tabut, içine gireni bilseydi,
hayvanlarda bir parça akıl olsaydı;
kumru selviden ayrılır ağlardı,
tabut omuzda giderken ağlardı
öküzler, beygirler, kediler ağlardı.
Ölüm acılarını gördü tatlı can,
koyuldu işte böyle ağlamaya.
Olanlar oldu, gitti dostum benim.
şu dünya bir altüst olsa, aülasa yeri var.
öylesine topraklar altında kalmışım.
Mevlana Celaleddin Rumi
Allahım Bu Vuslatı Hicran Etme
Allahım bu vuslatı hicran etme
Aşkın sarhoşlarını nalan etme
Sevgi bahçesini yemyeşil bırak
Bu mestlere bahçelere kasdetme
Dalı yaprağı vurma hazan gibi
Halkını başı dönmüş zelil etme
Kuşunun yuvasının ağacını
Yıkma da kuşlarını perran etme
Kumunu ve mumunu karıştırma
Düşmanları kör et de şadan etme
Hırsızlar aydınlığın düşmanıdır
Onların işlerini asan etme
İkbal kıblesi yalnız bu halkadır
Umut kabesin öyle viran etme
Bu çadır iplerini öyle katma
Çadır senindir eya sultan etme
Yok dünyada hicrandan daha acı
Ne istiyorsan et de onu etme
M e v l a n a
Ay İle Güneşim Geldi
Ayla
güneşim geldi, bak göz ışığım geldi
İnci kaynağım geldi
altın
pınarım geldi
Sarhoşum nice ondan coştu
bakışım nurdan
Özge şey mi istersin? Özge yoldaşım geldi!
O gümüş tenli
güzelim girdi Yusuf’um kapıdan
O yol kesenim geldi, tövbe bozanım geldi
Eski yoldaşım dinle! Dünden iyidir şimdi
Müjde sarhoşuydum dün, ondan ulağım geldi
Dün fenerle ben kentte pek arandığım o kişi
Gör bugün yol
üstünde güller bostanım geldi
Sardı elleri belime hem kucakladı o beni
Bir taç ve kemer sundu, işte sultanım geldi
Bak
bahar ve bahçesine! Bak şarap kadehlerine!
Bak coşan azıklarına! Gül şeker dalım geldi
O
hayat suyumdur hey! Ben ölümden korkmam ki
Ürkmem serzenişlerden, çünkü kalkanım geldi
Ondan yüzük aldım hey, ben Süleyman’ım artık
Ah nasılda şahane, baştaki tacım geldi
Dert haddini aştıkça aşkta yolculuk ettim
Yolculuktan ah Mevlam mutluluk payım geldi
İçki vaktidir şimdi şimşek çakıyor başta
Uçmak vaktidir şimdi kol ve kanadım geldi
İşte parlamak vakti bir seher gibi parlak
İşte gürlemek vakti çünkü aslanım geldi
Aldılar beni yerden, sözlerim yarım kaldı
Vardım göğe dünyadan arlanış savım geldi
Mevlana Celaleddin Rumi
Bahar
Sevgili tutmuş yularımdan beni,
develer gibi habire çeker.
Esrik devesini böyle nereye götürür,
böyle hangi katara?
Hem canımı çiğnedi benim o,
hem bedenimi çiğnedi.
Gönlümü bağladı benim o,
kırdı şişemi.
Ne iş yaptırmaya götürür, bilmem,
nereye götürür beni.
Sevgili takar beni oltasına,
atar karaya balık gibi.
Sevgili kurar gönlüme bir tuzak,
avcıdan yana çeker sürür beni.
Bakarım tabiat başlar büyük işine:
Bulutlar gelir uzaktan
katar katar, küme küme.
Bulutlar sular ovaları.
Bulutlar yürür dağlara doğru.
Uyanır açar gözlerini yeryüzü.
Gökler çalar davulunu.
Dalların gönlüne çeker gülün özü
en güzel kokusunu baharın.
Tohumun gönlü başlar vermeye tohum.
Ağaç durmadan söyler, döker içini.
Mevlana Celaleddin Rumi
Ben Bende Değil
Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim.
(Farsça, Hüseyin Rıfat)
Mevlana Celaleddin Rumi
Ayla
güneşim geldi, bak göz ışığım geldi
İnci kaynağım geldi
altın
pınarım geldi
Sarhoşum nice ondan coştu
bakışım nurdan
Özge şey mi istersin? Özge yoldaşım geldi!
O gümüş tenli
güzelim girdi Yusuf’um kapıdan
O yol kesenim geldi, tövbe bozanım geldi
Eski yoldaşım dinle! Dünden iyidir şimdi
Müjde sarhoşuydum dün, ondan ulağım geldi
Dün fenerle ben kentte pek arandığım o kişi
Gör bugün yol
üstünde güller bostanım geldi
Sardı elleri belime hem kucakladı o beni
Bir taç ve kemer sundu, işte sultanım geldi
Bak
bahar ve bahçesine! Bak şarap kadehlerine!
Bak coşan azıklarına! Gül şeker dalım geldi
O
hayat suyumdur hey! Ben ölümden korkmam ki
Ürkmem serzenişlerden, çünkü kalkanım geldi
Ondan yüzük aldım hey, ben Süleyman’ım artık
Ah nasılda şahane, baştaki tacım geldi
Dert haddini aştıkça aşkta yolculuk ettim
Yolculuktan ah Mevlam mutluluk payım geldi
İçki vaktidir şimdi şimşek çakıyor başta
Uçmak vaktidir şimdi kol ve kanadım geldi
İşte parlamak vakti bir seher gibi parlak
İşte gürlemek vakti çünkü aslanım geldi
Aldılar beni yerden, sözlerim yarım kaldı
Vardım göğe dünyadan arlanış savım geldi
Mevlana Celaleddin Rumi
Bahar
Sevgili tutmuş yularımdan beni,
develer gibi habire çeker.
Esrik devesini böyle nereye götürür,
böyle hangi katara?
Hem canımı çiğnedi benim o,
hem bedenimi çiğnedi.
Gönlümü bağladı benim o,
kırdı şişemi.
Ne iş yaptırmaya götürür, bilmem,
nereye götürür beni.
Sevgili takar beni oltasına,
atar karaya balık gibi.
Sevgili kurar gönlüme bir tuzak,
avcıdan yana çeker sürür beni.
Bakarım tabiat başlar büyük işine:
Bulutlar gelir uzaktan
katar katar, küme küme.
Bulutlar sular ovaları.
Bulutlar yürür dağlara doğru.
Uyanır açar gözlerini yeryüzü.
Gökler çalar davulunu.
Dalların gönlüne çeker gülün özü
en güzel kokusunu baharın.
Tohumun gönlü başlar vermeye tohum.
Ağaç durmadan söyler, döker içini.
Mevlana Celaleddin Rumi
Ben Bende Değil
Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim.
(Farsça, Hüseyin Rıfat)
Mevlana Celaleddin Rumi
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler