Sıcaklığla,Konukseverliğiyle ünlü ADANA
Güneşin yıl boyu sıcak yüzünü esirgemediği Doğu Akdeniz’in başkenti Adana, tarihi taş köprüsü, sazlı sözlü kebapçıları, esrarengiz kaleleri, sürprizli hanları ve sarı gülüyle içinizi ısıtacak.
Lokman Hekim’in ölümsüzlük reçetesini bulup sevinçten Ceyhan Nehri’ne düşürdüğü yerdir Adana. Yılın on bir ayı güneşin toprağa bereket dağıttığı coğrafyadır. Pamuk beyazlığındaki Çukurova’nın sanatçılara ilham dağıttığı yerdir. Bereketli pazarları, işkembe dolması, buz gibi şalgam suyu ve bici bici tatlısıyla gurbettekilerin hasretidir.
Nebil Özgentürk’ün deyimiyle “Bilinmeyen bir adres sormanın en rahat yeridir.” Çünkü kime sorsanız alır sizi adrese teslim eder. Akdeniz usulü karmaşanın zenginliğidir. Geleneksel ile modernin, eski ile yeninin, zengin ile yoksulun iç içe geçtiği çok renkli, çok kültürlü bir havzadır. Sınırları olmayan dev bir açık hava pazarıdır sonra. Yemek yapmanın da yemenin de sanat olarak görüldüğü yerdir. Serde bu toprakların insanı olmak varsa, sofra hem gözü hem iştahı doyurmalıdır. Özetle Adana bütün bu saydıklarımızın hem biri hem de hepsinin toplamıdır.
Bereketli Topraklar Üzerinde
Adana Havalimanı’ndan şehir merkezine ulaşım hızlı ve rahat. Rakımı sadece 23 metre olan şehir, Seyhan ile Ceyhan nehirleri arasına yayılan delta üzerine kurulmuş. Antik çağda Kilikya uygarlığının yönetim merkezi olan Adana, günümüzde Türkiye’nin on büyük kenti arasında sayılıyor. Beş yıldızlı otelleri, palmiyeli geniş caddeleri, gökdeleni andıran iş ve alışveriş merkezleriyle dikkat çeken şehir merkezi, bir metropole geldiğinizi hemen hissettiriyor.
Kaynaklarının büyük bölümünü, üzerine kurulduğu Çukurova’nın verimli ve geniş topraklarından alan Adana, köklü bir tarihin de ev sahibi. Farklı bütçelere uygun seçenekler bulabileceğiniz şehir merkezindeki otellerden birine yerleştikten sonra kent gezisine başlayabileceğiniz en iyi yer, Büyük Saat Kulesi.
Kentin en eski yapılarından biri olan 1507 tarihli Ulu Camii’nin güneyindeki Ali Münif Caddesi’nde bulunan 32 metre yüksekliğindeki kule 1882 yılında inşa edilmiş. Adana’nın simge yapılarından biri olan Taşköprü, kentin hemen girişinde. Seyhan Nehri’nin en dar yerini birleştiren bu tarihi Roma köprüsü yaklaşık 1500 yıllık. Osmanlı döneminde tamir edilen köprünün arkasında göze çarpan mabedin adı, Sabancı Merkez Camii. Kentin tarihi dokusunu yaşatan diğer eserler arasında 1540 yapımı Ramazanoğlu Medresesi, Türkiye’nin ayakta kalan en eski evlerinden Ramazanoğlu Konağı, Ramazanoğlu Çarşısı, bir Haçlı kilisesi iken 1501 yılında camiye çevrilen Yağ Camii ve Hasanağa Camisi’nin adını saymak mümkün. Şehir merkezinde görülebilecek eski Adana evlerinin sayısı ise yüz kadar var.
Çek bir Adana!
Mersin, Hatay ve Gaziantep gibi komşu kentlere modern otoyollarla bağlanan Adana’ya sadece yemek ve alışveriş için bile gelinir. Büyük Saat Kulesi’nin çevresine yayılan sokakların her biri kalabalık çarşılara açılıyor. Giyimden baharata, oyuncaktan elektronik eşyaya her türlü ürünün satıldığı Adana çarşılarında otantik bir atmosfer hâkim. Anadolu, Akdeniz ve Ortadoğu mutfaklarının eşsiz bir sentezini sunan kent, sokak lezzetleri açısından da çok zengin. Kebapçılardan yayılan kokular iştahımızı kabartınca gece yarısına dek canlılığını yitirmeyen meşhur Kazancılar Çarşısı’nda alıyoruz soluğu.
Darbuka, klarnet, saz ve kemandan oluşan yerel orkestraların şenlendirdiği lokantaların, şalgamcı ve sokak kebapçılarının sıralandığı Kazancılar Çarşısı, Adana usulü yemek ve eğlencenin adresi. Çarşıdaki herhangi bir mekâna oturur oturmaz, henüz siparişinizi vermeden gavur dağı salatası, yeşillikler, soslu patlıcan, süzme yoğurt, kırma zeytin, acılı ezme, biber turşusu, çıtır pide ve sumaklı soğan tabaklarıyla masanız donatılıyor.
Yerel lezzetlerin tadına bakmak için esnaf işi mekânlar yerine nezih restoranları tercih ediyorsanız adresiniz Ziya Paşa Bulvarı olmalı. Fıskiyelerin serinlettiği palmiyeli parklarıyla ünlü bulvar, Çukurova Üniversitesi ahalisinin de buluşma adresi. Civardaki kebapçılar ise Mircea Lucescu’dan Hıncal Uluç’a kadar pek çok ünlünün favorisi. Adana’da yemeklerin en iyi tamamlayıcısı ise kuşkusuz, şalgam. Nerdeyse her köşe başında ve her lokantada bulabileceğiniz, kan kırmızısı renginde, hem tuzlu hem ekşi hem baharatlı bu içecek, Adana’nın gerçek simgesidir belki de. Eğer yaz aylarında yolunuz düşmüşse, bici bici tatlısının tadına bakmadan Adana’yı tam olarak tanımış olmazsınız. Rendelenmiş buzun üzerine vişne veya gül şerbeti dökülmesiyle hazırlanan bu geleneksel tatlı, kavurucu Adana sıcaklarının da en iyi ilacı olarak görülüyor.
Ölümsüzlüğü Saklayan Kent
İstikametimiz Adana’ya bağlı Yakapınar yakınlarındaki Misis Harabeleri. Adını Kilikyalı savaşçı Mapsos’tan alan kent, İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olarak Hititlerden Osmanlılara dek yerleşim yeri olarak kullanılmış. Köyün girişindeki tek katlı küçük müzede sergilenen Bizans mozaiklerinin en ilginç olanı, Nuh’un tufandan kurtuluşunu tasvir eden 6. yüzyıl tarihli yer mozaiği. Antik Misis’ten günümüze kalan 4. yüzyıl tarihli dokuz gözlü Misis Köprüsü’nün bir de efsanesi var.
Bitkilerden yaptığı ilaçlarla çevresine şifalar dağıtan Lokman Hekim, günün birinde bir dağ çiçeğinden ölümsüzlüğün sırrını öğrenmiş. Sevinç içinde Misis Köprüsü üzerinde koşarken formülü yazdığı kâğıt parçası, rüzgârın etkisiyle Ceyhan Nehri’ne uçmuş. Ölümsüzlüğün sırrı da Çukurova’nın benzersiz güzellik ve çeşitlilikteki çiçeklerinde saklı kalmış. Portakal, limon ve mandalina ağaçlarının tazeliğine kendimizi kaptırıp çevreyi geziyoruz. Dik bir kaya kütlesinin üzerinde yükselen Yılankale, Orta Çağ şatolarını anımsatan görüntüsüyle Ceyhan Nehri’nin karşı kıyısından bize bakıyor.
Şahmeran Kalesi olarak da anılan heybetli yapı, Ceyhan Ovası’na hâkim dört kaleden biri. Adını bir zamanlar içinde yaşadığı rivayet edilen boynuzlu ve ensesi tüylü yılanlardan alan Haçlı kalesi, 11. yüzyılda inşa edilmiş. Ceyhan köyleri arasında kıvrıla kıvrıla Çukurova’nın doğusuna doğru ilerliyoruz. Toros Dağları’nın yamaçlarını örten ormanların çekiciliğine kapılıp Doğu Kilikya’nın kutsal kenti Kastabala’yı arıyoruz. Antik dönemde Artemis Tapınağı ile önem kazanan kent, kor halindeki ateşler üzerinde dans gösterisi yapan rahibe ve akrobatlarıyla ün salmış. Ören yerinin doğusundaki sarp bir kayalığın üzerinde yer alan Bodrumkale ise 13. yüzyılda Haçlılar tarafından yaptırılmış.
Bölgenin hazinelerinden biri olan Karatepe Milli Parkı artık çok yakınımızda. Aslantaş Baraj Gölü’nün kıyısına kurulan 7 bin 716 hektarlık park, Çukurova çevresindeki en büyük gezi ve mesire alanı. M.Ö. 8. yüzyılda kurulan Anadolu’daki son Hitit kenti de burada. Karatepe Açık Hava Müzesi adıyla hizmet veren ören yerinde Hitit ve Frigya döneminden kalma anıtsal kapılar, heykeller ve kabartmalar var. Adana’da görülmeye, keşfedilmeye değer yer çok. Yeter ki siz ona kulak verin. Size çok şey anlatacak. kaynak:Skylife
Lokman Hekim’in ölümsüzlük reçetesini bulup sevinçten Ceyhan Nehri’ne düşürdüğü yerdir Adana. Yılın on bir ayı güneşin toprağa bereket dağıttığı coğrafyadır. Pamuk beyazlığındaki Çukurova’nın sanatçılara ilham dağıttığı yerdir. Bereketli pazarları, işkembe dolması, buz gibi şalgam suyu ve bici bici tatlısıyla gurbettekilerin hasretidir.
Nebil Özgentürk’ün deyimiyle “Bilinmeyen bir adres sormanın en rahat yeridir.” Çünkü kime sorsanız alır sizi adrese teslim eder. Akdeniz usulü karmaşanın zenginliğidir. Geleneksel ile modernin, eski ile yeninin, zengin ile yoksulun iç içe geçtiği çok renkli, çok kültürlü bir havzadır. Sınırları olmayan dev bir açık hava pazarıdır sonra. Yemek yapmanın da yemenin de sanat olarak görüldüğü yerdir. Serde bu toprakların insanı olmak varsa, sofra hem gözü hem iştahı doyurmalıdır. Özetle Adana bütün bu saydıklarımızın hem biri hem de hepsinin toplamıdır.
Bereketli Topraklar Üzerinde
Adana Havalimanı’ndan şehir merkezine ulaşım hızlı ve rahat. Rakımı sadece 23 metre olan şehir, Seyhan ile Ceyhan nehirleri arasına yayılan delta üzerine kurulmuş. Antik çağda Kilikya uygarlığının yönetim merkezi olan Adana, günümüzde Türkiye’nin on büyük kenti arasında sayılıyor. Beş yıldızlı otelleri, palmiyeli geniş caddeleri, gökdeleni andıran iş ve alışveriş merkezleriyle dikkat çeken şehir merkezi, bir metropole geldiğinizi hemen hissettiriyor.
Kaynaklarının büyük bölümünü, üzerine kurulduğu Çukurova’nın verimli ve geniş topraklarından alan Adana, köklü bir tarihin de ev sahibi. Farklı bütçelere uygun seçenekler bulabileceğiniz şehir merkezindeki otellerden birine yerleştikten sonra kent gezisine başlayabileceğiniz en iyi yer, Büyük Saat Kulesi.
Kentin en eski yapılarından biri olan 1507 tarihli Ulu Camii’nin güneyindeki Ali Münif Caddesi’nde bulunan 32 metre yüksekliğindeki kule 1882 yılında inşa edilmiş. Adana’nın simge yapılarından biri olan Taşköprü, kentin hemen girişinde. Seyhan Nehri’nin en dar yerini birleştiren bu tarihi Roma köprüsü yaklaşık 1500 yıllık. Osmanlı döneminde tamir edilen köprünün arkasında göze çarpan mabedin adı, Sabancı Merkez Camii. Kentin tarihi dokusunu yaşatan diğer eserler arasında 1540 yapımı Ramazanoğlu Medresesi, Türkiye’nin ayakta kalan en eski evlerinden Ramazanoğlu Konağı, Ramazanoğlu Çarşısı, bir Haçlı kilisesi iken 1501 yılında camiye çevrilen Yağ Camii ve Hasanağa Camisi’nin adını saymak mümkün. Şehir merkezinde görülebilecek eski Adana evlerinin sayısı ise yüz kadar var.
Çek bir Adana!
Mersin, Hatay ve Gaziantep gibi komşu kentlere modern otoyollarla bağlanan Adana’ya sadece yemek ve alışveriş için bile gelinir. Büyük Saat Kulesi’nin çevresine yayılan sokakların her biri kalabalık çarşılara açılıyor. Giyimden baharata, oyuncaktan elektronik eşyaya her türlü ürünün satıldığı Adana çarşılarında otantik bir atmosfer hâkim. Anadolu, Akdeniz ve Ortadoğu mutfaklarının eşsiz bir sentezini sunan kent, sokak lezzetleri açısından da çok zengin. Kebapçılardan yayılan kokular iştahımızı kabartınca gece yarısına dek canlılığını yitirmeyen meşhur Kazancılar Çarşısı’nda alıyoruz soluğu.
Darbuka, klarnet, saz ve kemandan oluşan yerel orkestraların şenlendirdiği lokantaların, şalgamcı ve sokak kebapçılarının sıralandığı Kazancılar Çarşısı, Adana usulü yemek ve eğlencenin adresi. Çarşıdaki herhangi bir mekâna oturur oturmaz, henüz siparişinizi vermeden gavur dağı salatası, yeşillikler, soslu patlıcan, süzme yoğurt, kırma zeytin, acılı ezme, biber turşusu, çıtır pide ve sumaklı soğan tabaklarıyla masanız donatılıyor.
Yerel lezzetlerin tadına bakmak için esnaf işi mekânlar yerine nezih restoranları tercih ediyorsanız adresiniz Ziya Paşa Bulvarı olmalı. Fıskiyelerin serinlettiği palmiyeli parklarıyla ünlü bulvar, Çukurova Üniversitesi ahalisinin de buluşma adresi. Civardaki kebapçılar ise Mircea Lucescu’dan Hıncal Uluç’a kadar pek çok ünlünün favorisi. Adana’da yemeklerin en iyi tamamlayıcısı ise kuşkusuz, şalgam. Nerdeyse her köşe başında ve her lokantada bulabileceğiniz, kan kırmızısı renginde, hem tuzlu hem ekşi hem baharatlı bu içecek, Adana’nın gerçek simgesidir belki de. Eğer yaz aylarında yolunuz düşmüşse, bici bici tatlısının tadına bakmadan Adana’yı tam olarak tanımış olmazsınız. Rendelenmiş buzun üzerine vişne veya gül şerbeti dökülmesiyle hazırlanan bu geleneksel tatlı, kavurucu Adana sıcaklarının da en iyi ilacı olarak görülüyor.
Ölümsüzlüğü Saklayan Kent
İstikametimiz Adana’ya bağlı Yakapınar yakınlarındaki Misis Harabeleri. Adını Kilikyalı savaşçı Mapsos’tan alan kent, İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olarak Hititlerden Osmanlılara dek yerleşim yeri olarak kullanılmış. Köyün girişindeki tek katlı küçük müzede sergilenen Bizans mozaiklerinin en ilginç olanı, Nuh’un tufandan kurtuluşunu tasvir eden 6. yüzyıl tarihli yer mozaiği. Antik Misis’ten günümüze kalan 4. yüzyıl tarihli dokuz gözlü Misis Köprüsü’nün bir de efsanesi var.
Bitkilerden yaptığı ilaçlarla çevresine şifalar dağıtan Lokman Hekim, günün birinde bir dağ çiçeğinden ölümsüzlüğün sırrını öğrenmiş. Sevinç içinde Misis Köprüsü üzerinde koşarken formülü yazdığı kâğıt parçası, rüzgârın etkisiyle Ceyhan Nehri’ne uçmuş. Ölümsüzlüğün sırrı da Çukurova’nın benzersiz güzellik ve çeşitlilikteki çiçeklerinde saklı kalmış. Portakal, limon ve mandalina ağaçlarının tazeliğine kendimizi kaptırıp çevreyi geziyoruz. Dik bir kaya kütlesinin üzerinde yükselen Yılankale, Orta Çağ şatolarını anımsatan görüntüsüyle Ceyhan Nehri’nin karşı kıyısından bize bakıyor.
Şahmeran Kalesi olarak da anılan heybetli yapı, Ceyhan Ovası’na hâkim dört kaleden biri. Adını bir zamanlar içinde yaşadığı rivayet edilen boynuzlu ve ensesi tüylü yılanlardan alan Haçlı kalesi, 11. yüzyılda inşa edilmiş. Ceyhan köyleri arasında kıvrıla kıvrıla Çukurova’nın doğusuna doğru ilerliyoruz. Toros Dağları’nın yamaçlarını örten ormanların çekiciliğine kapılıp Doğu Kilikya’nın kutsal kenti Kastabala’yı arıyoruz. Antik dönemde Artemis Tapınağı ile önem kazanan kent, kor halindeki ateşler üzerinde dans gösterisi yapan rahibe ve akrobatlarıyla ün salmış. Ören yerinin doğusundaki sarp bir kayalığın üzerinde yer alan Bodrumkale ise 13. yüzyılda Haçlılar tarafından yaptırılmış.
Bölgenin hazinelerinden biri olan Karatepe Milli Parkı artık çok yakınımızda. Aslantaş Baraj Gölü’nün kıyısına kurulan 7 bin 716 hektarlık park, Çukurova çevresindeki en büyük gezi ve mesire alanı. M.Ö. 8. yüzyılda kurulan Anadolu’daki son Hitit kenti de burada. Karatepe Açık Hava Müzesi adıyla hizmet veren ören yerinde Hitit ve Frigya döneminden kalma anıtsal kapılar, heykeller ve kabartmalar var. Adana’da görülmeye, keşfedilmeye değer yer çok. Yeter ki siz ona kulak verin. Size çok şey anlatacak. kaynak:Skylife
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler